İnsanlıkta ve tıpta cerrahî hayli eski bir geçmişe dayanır. Ancak, ne var ki bu bıçağın altına yatan kişi için hiç de kolay bir şey değildi. Elleri kolları masaya sıkı sıkı bağlanan hasta, neşterin olanca acısı içinde kıvrana kıvrana ameliyat ediliyordu. Çok kez ameliyat sırasında acıdan bayılma bu büyük ıstırabı biran için de olsa duyulmasını önlüyordu. Hatta ve hatta ameliyat sırasında bu feci ıstırap ölenler dahi oluyordu.
iş, yalnız bu büyük acı ile bitmiyordu. Bu ameliyatlardan sonra hastalarda çok kez kan Zehirlenmelerine de rastlanıyordu. Hastalıktan ameliyattan kurtulanlar bu kan zehirlenmeleri yüzünden hayatlarını kaybediyorlardı.
Bu konuda araştırmalar yapan ve tıp âleminin tanıdığı en büyük bilginlerden biri olan İngiliz Doktoru Joseph Lister, bu kan zehirlenmelerinin ameliyat sırasında hastaların mikrop kapmış olmalarından ileri geldiğini tespit etti. Açık yaralardan kapılan mikroplar genellikle neşter ve diğer ameliyat âletlerinin üzerinde bulunan gözle görülmeyen bakteriler ile vücuda geçiyordu. Bu konuda yapılan istatistikler, ameliyat edilen hastaların yüzde seksenin “septisemi” adı verilen bu mikrop kapmasından hayata gözlerini yumdukları gerçeğini ortaya koymuştu. Bu, insanlık üzerinde korkunç bir orandı şüphesiz ki.
İngiliz doktoru Joseph Lister Önce bu mikropları ve bakterileri yok etme savaşma girişti. Asit karbonik’e batırılmış bezlerin yar alarm üzerine konulması ve ameliyat âletlerinin kaynatılarak bakterilerin öldürülmesi esasını ortaya koydu.
Doktor Joseph Lister’in metotları altında yapılan ameliyatlarda kan zehirlenmesi olaylarının birdenbire pek büyük ölçüde azalması, bu dâhiyane buluşun tıp tarihine ve insanlığa altın harflerle geçmesini sağladı.
1850 yılından sonra ameliyatlar kaynar suda haşlanmış âletler- ile yapılmaya ve yaraların üzerine de asit karbonike batırılmış bezler sarılmaya başlandı. Doktor Lister ayrıca ameliyathanelerde bulunabilecek mikrop ve bakterilerin temizlenmesini ihmal etmemişti. Ameliyatlardan önce bütün ameliyathaneye, asit karbolik püskürten özel bir makine de yaptı. İşte böylesine çok yönlü bir temizlikten sonradır ki bıçak altına yatan hastalar m yüzde sekseninin ölümüne yol açan septisemi afeti ortadan kalkmış oldu. Bu antiseptik metot cerrahîde pek büyük bir çığır açmıştı hiç şüphesiz ki, ancak insanların acı çekmeden ameliyat edilmeleri yine de önlenememişti.
1846 yılında Amerika’nın Boston eyaletinde dişçilik yapmakta olan Morton adında bir tıp adamı, «eter»in insan vücudu üzerinde dondurucu bir his bırakmasından istifade ile bunu diş etleri üzerinde denemek istedi. Çekeceği dişlerin eti üzerine, etere batırılmış bir pamuk koymak suretiyle daha az acı vererek diş çekmenin mümkün olabileceğini gördü ve ispatladı Dişçi Morten. Ancak bu, ameliyatlar için başarı bir sonuç verebilecek çare olmaktan çok uzaktı.

Doktor Warren‘in bu konuda elde ettiği sonuç son derece olumluydu. Bu metot pek kısa bir zaman zarfında bütün tıp dünyasına yayılıverdi. Artık eter, ameliyat masasına yatan hastalar için en büyük bir yardımcı olmuştu…
İnsan sağlığı şüphesiz ki, bu büyük buluşları ile insanlığa hizmetleri dokunan tıp ve ilim adamlarına, çok şeyler borçludur.