Delta, akarsuların taşıdığı çökellerin bir ırmak ağzında birikmesiyle oluşan alçak düzlük. Yaklaşık 2500 yıl önce Herodotos, Nil’in denize boşalan bölümünde dallanan kolları arasında kalan arazinin üçgen biçiminde yayıldığını belirlemiş ve bu tür yüzey şekillerini tanımlamak üzere Yunancadaki A (delta) harfini kullanmıştı. Yeryüzündeki deltaların çoğu üçgen biçiminde olmakla birlikte, daha değişik biçimlerde bulunanları da vardır; deltanın biçimi çoğunlukla, bölgeye akan suyun en dışarıdaki kolları tarafından belirlenir. Bu nedenle delta terimi günümüzde, belirli bir biçimi çağrıştırmaksızın bir ırmağın ağzında oluşan alçak düzlüğü tanımlamak için kullanılır.
Deltalar, tarihöncesi dönemlerden beri insanlık için önem taşımışlardır. Deltaların, hayvan ve bitki yaşamına son derece elverişli olması, insanların bu bölgelere göç etmesine yol açmıştır. Birbirine bağlanan kanallar ağı, doğal ulaşım ve ticaret yollarını oluşturmuştur. Sel sularının getirdiği kum, mil ve kil birikintileri son derece verimliydi. Tarım teknolojisinin gelişmesiyle birlikte Nil ile Dicle ve Fırat deltalarında büyük uygarlıklar doğmuştur.
Irmak ağızları, açık deniz gemilerinin iç Umanlara girmesine olanak sağlar. Bu nedenle dünyanın büyük limanlarının çoğu delta düzlüklerinde yer alır. Nil üzerindeki İskenderiye ve Mississippi üzerindeki New Orleans limanlarının her ikisi de gelişmelerini ırmak boyundaki yerlerine borçludur.
Deltalar, bir akarsuyun ya da akarsu sisteminin denize döküldüğü bölgeye çökel taşıma ve biriktirme hızının, bu çökellerin dalgalar ya da deniz dalgalan tarafından bölgeden uzaklaştırılma hızından daha fazla olduğu durumlarda oluşur. Deltanın gelişimi akarsu ile deniz arasında bir mücadeledir ve doğadaki en dinamik durumlardan birini oluşturur. Akarsu akışına ve deniz hareketliliğine ilişkin süreçlerden kaynaklanan birçok etken, akarsu-deniz dengesini belirler. Akaçlama havzasının koşullan ve bir akar-suya kaynaklık eden alanın durumu, delta oluşumu üzerinde önemli etkide bulunur. Havza içindeki kayaçların jeolojik yapısı, boyutları, biçimi, oluşturdukları yüzey şekli ve toprak oluşturma özellikleri, denize iletilebilir çökel miktarı ve türü üzerinde büyük ölçüde etkili olur.
Deltalar, köken bakımından birikinti (alüvyon) yelpazelerine benzerler ve her ne kadar delta düzlüklerindeki eğim çok daha yumuşak ve çökeller daha ince taneli ise de, birikinti yelpazelerinin sulu ortamdaki eşdeğeri olarak düşünülebilirler. Bir akarsu denize ya da göle akarken, akış hızı yavaşlar ve taşıdığı yükler yatağın kenar bölümlerin-‘ de birikir. Bu yanal çökelme, akarsu yatağının akarsuyun ağzından dışarıya doğru uzamasına neden olan setler oluşturur. Akış yolu yeni tümsekler nedeniyle sık sık yön değiştirir ve sonunda üçgen yelpaze biçiminde yayılarak her iki yaka üzerine de malzeme biriktirir. İç ve dış bölümlerde çökel birikimi sürerken, akarsu yatağı uzar ve birkaç örgülü kola bölünür.
Deltaların aşağı çığır bölümü, üç tür çökel süreci sonucunda oluşur. İnce malzemeler, en ileri bölümlere taşınarak en dipteki katmanları oluştururlar. Deltanın ana bölümü, her katmanın bir öncekinin üstüne binmesi ve daha ileride birikmesi sonucu, dik eğimli katmanlar halinde dışarı doğru yayılır ve son olarak da ırmak birikintileri, deltanın hemen hemen düz en üst katmanı olan alüvyonlu sığ katmanı oluştururlar.
Deltalar, bir plan ya da harita üzerinde son derece karmaşık yatak, göl ve bataklık labirenti olarak görülür. Bununla birlikte, deltayı oluşturan temel üç bölüm çoğu kez belirli bir düzen içinde bulunur.