DENİZDE VURGUN YEMEK NEDİR?
Öncelikle bazı fizik ve kimya kanunlarını hatırlamakta yarar var. Su yüzeyinde içinde bulunduğumuz havadan dolayı 1 atm*.lik bir basınç içinde bulunuruz. Su altında her 10 metrede 1 atm.lik basınç bulunur. 10 m. derinlikte 2 atm, 20 m. derinlikte 3 atm, 30 metre derinlikte 4 atm, 100 m. derinlikte 11 atm basınç vardır (her 10 m. için 1 atm ve + 1 atm.de havanın basıncı).
Böyle kanununa göre; gazlar sıkıştırılabilir olduklarından basınç arttıkça gazların hacmi küçülür, azaldıkça da büyür; yani basınçla hacim ters orantılıdır diyebiliriz. Yüzeyde soluduğumuz hava içindeki azot gazı vücut metabolizmasında kullanılmaz. Dalış sırasındaysa artan basınçtan dolayı yüzeyde soluduğumuz azot miktarından çok daha fazlası vücut dokularına girer. Derinlik artıkça da daha fazla azot gazı girmeye başlar. Dalışlar sırasında artan basınçtan dolayı vücut dokularında erimiş hâlde bulunan azot gazı, basıncın hızla azalması sonucu gaz hâline geçer. Doku ya da kan damarları içinde bu kabarcıklar tıkanmalara neden olur. Dolayısıyla bu tıkanmalar kan akışını engeller ve devamında da önlem alınmazsa doku kaybı gerçekleşir. Bu kabarcığın vücut üzerindeki oluştuğu yere göre tehlikesi belirlenir. Kol, bacak gibi yerlerde oluşursa hayati tehlikesi olmaz ancak hayati organlara yakın yerlerde
gerçekleşirse çok tehlikeli olur. Bu durum vurgun ya da dekompresyon hastalığı olarak adlandırılır.
Basıncın birden azalması durumu ancak hızlı çıkışlarda gerçekleşir. Bunun için yukarıya doğru yükselişlerde “1 dakikada en fazla 10 m. yükselme” kuralını uygulamak gerekir. Genel olarak dekompresyon hastalığı, bu kurala uyulmama- sıyla gerçekleşir. Kabarcık oluşumu, dalış derinliği ve dalış süresiyle doğrudan ilgilidir. Derinlik(basınç) ve kalınan süre arttıkça dokularda çözünen azot da artacağından, derin ve uzun dalışlarda dekompresyon hastalığı riski de artar. Dekompresyon hastalığı yüzeye çıkarken oluşacağından etkileri ancak çıktıktan sonra hemen ya da bir saat içinde gerçekleşir.
Bunun yanında su altında belli derinliklerde belli bir zaman kalınabilir. Bunun için de dalış tabloları oluşturulmuştur. Derinlik arttıkça dipte kalınan zaman azalır. Örneğin, 30 m. derinlikte on dört dakika kalınabilir. Bu süre herhangi bir nedenle aşılırsa, dokulardaki azotu atmak için yüzeye yakın yerlerde (3, 6, 9 metreler gibi) bekleme yapmak gerekir. Yapılacak bekleme derinliği ve zamanı, dalıştan önce dekompresyon tablolarıyla hesaplanabilir. Bunun yanında daha kullanışlı ve pratik olan “dalış bilgisayarları” yardımıyla da bekleme derinliği ve zamanı belirlenebilir.
Aşırı derecede yorgunluk ve bitkinlik, derinin kaşınması, kol ve bacaklarda eklem ya da kas ağrısı, baş dönmesi, lokal uyuşmalar, seğirme ve hissizlik, sık nefes alma, kızarmış cilt, bir kolu ya da bacağı ovuşturma, sendeleme, öksürük nöbetleri, bilinç kaybı, bayılma dekompresyon hastalığının belirtileridir. Bunların tümü birden çıkabildiği gibi bölüm bölüm de çıkabilir.
Dekompresyon hastalığının tek tedavi biçimi basınç odalarıdır. Bu odalarda vücut içindeki kabarcıklar tekrar sıvılaştırı- lıp dokulardan yavaş yavaş uzaklaştırılır. Su içinde hiçbir zaman dekompresyon hastalığı tedavisi yapılmaz, dalgıç tekrar suya indirilmez. Dekompresyon hastalığından şüphelenilen bir dalgıca öncelikle hemen saf oksijen solutulmaya başlanmalıdır. Oksijen azotun vücuttan daha kolay atılmasını sağlar. Sonra hasta en kısa zamanda bir basınç odasına götürülmeli ve bu sırada hayati fonksiyonları gözlenmelidir.
Dekompresyon hastalığına karşı yapılacak en iyi şey “çıkış hızına ve dip zamanı kurallarına uygun dalmaktır”.