KARAGÖZ İLE HACİVAT KİMDİR NE ZAMAN YAŞADILAR
Geleneksel kültürümüzün ortaoyunu ve meddahla birlikte en önemli köşe taşlarından biri olan gölge oyunumuz Karagöz Hacivat oyunları günümüzden yüzyıllarca önce ortaya çıkmış, insanları eğlendirirken düşündürmüş, zaman zaman toplumsal bilinç oluşmasında öncü bir rol oynamıştır.
Gölge oyunlarının ne zaman ve nasıl ortaya çıktığı hakkında kesin bilgi olmamakla birlikte Asya (Java, Endonezya, Çin) kökenli olduğu bilinir. Gölge oyununun Türk kültüründe ne zaman ortaya çıktığı, Karagöz ve Hacivat olarak ne zaman biçimlendiği ise bir bilinmeyen olma özelliğini korur.
Karagöz ve Hacivat taklide ve karşılıklı konuşmaya dayanan, iki boyutlu tasvirlerle bir perdede oynatılan gölge oyunudur. Karagöz oynatıcısına hayali veya hayaibaz denir. Yardımcıları çırak, yardak, dayrezen ve sand/kka’dır.
Karagöz ile Hacivat’ın gerçekten yaşayıp yaşamadıkları bilinmemekle birlikte bu konuda farklı söylentiler vardır. En çok bilineni ise şudur: Karagöz (Kambur Bâli Çelebi) ile Hacivat (Halil Hacı İvaz)’ın Bursa Ulucami’de inşaat işçisi olarak çalışıyorlarmış. Ancak aralarında sürekli şakalaştıklarından inşaat yavaş ilerliyormuş. Bunun üzerine Padişah Sultan Or
han Gazi, ikisinin idamına karar vermiş… Ancak bu söylentide bir bilgi hatası bulunur; çünkü Ulu Cami, Sultan Orhan döneminde değil, Yıldırım Bayezid zamanında yapılmıştır, dolayısıyla bu söylentinin gerçeklikle bir ilgisi olmadığı açıktır.
Gölge oyunumuz Hacivat-Karagöz bir zamanlar toplumun en önemli eğlencesiydi. Eskiden ramazan gecelerinde mutlaka ramazan eğlencesi yapılır, büyük bir sabırla beklenen iftar topu atıldıktan sonra iftariyelikler sofraya gelirdi. İftar yemeğini yiyen herkes doğruca Karagöz ve Hacivat gösterisi seyretmeye giderdi. Önce perde arkasındaki ışık yanar, nareke* zırıltısı ve tef velvelesiyle göstermelik kalktıktan sonra Hacivat Çelebi şarkı söyleyerek gelir ve “Ne olur şu dört köşe perdede bana da bir kafadar olsa, ah bana bir eğlence medett amannn amannn…” diye Karagöz’ü çağırmaya başlardı. Ve tabii herkes kahkahaları patlatırdı.
Muhavere denilen Karagöz ve Hacivat’ın atışması bittikten sonra fasıl bölümü başlar, bu bölümde oyunun akışına göre Zenne, Çelebi, Tuzsuz Deli Bekir, Beberuhi, Tiryaki, Acem, Laz, Matiz, Zeybek gibi tipler perdeye gelirler, oyunlarını oynarlar ve sonunda bir çengi ya da köçek çıkarak seyircileri eğ- lendirirlerdi. Tabii ki sünnet düğünü denilince de akla hemen Karagöz Hacivat oyunu gelirdi. Karagöz Hacivat gösterisi yapılmayan bir sünnet düğünü gelen davetlilerden tam not alamazdı. Şeyh Küşteri’den beri deriden yapılan ve kök boya kullanılarak boyanan tasvirler, haya/m elinde can bulurdu.
Hacivat’ın asıl adının Hacı İvaz olduğu söylenir. Hacivat karakteri düzeni temsil eder. Nabza göre şerbet verir. Kişisel çıkarlarını her zaman ön planda tutar. Az buçuk okumuşluğundan dolayı yabancı sözcüklerle konuşmayı sever. Perdeye gelen hemen herkesi tanır, onların işlerine aracılık eder. Alınteriyle çalışıp kazanmaktan çok Karagöz’ü çalıştırarak onun sırtından geçinmeye bakar.
Oyunun hiç şüphesiz başrol oyuncusu Karagöz’dür. Okumamış bir halk adamıdır. Hacivat’ın kullandığı yabancı kelimeleri anlamaz ya da anlamaz görünüp onlara yanlış anlamlar yükleyerek ortaya çeşitli nükteler çıkarırken bir taraftan da Türkçe dil kurallarıyla yabancı kelimeler kullanan Hacivat’la alay eder. Her işe burnunu sokar, her işe karışır, sokakta olmadığı zaman da evinin penceresinden uzanarak ya da içerden seslenerek işe karışır. Dobra, zaman zaman patavatsız yapısından dolayı ikide bir zor durumlarda kalsa da bir yolunu bulup işin içinden sıyrılır. Çoğunlukla işsiz ve geçim derdinde- dir. Hacivat’ın bulduğu işlere girip çalışır. Başında ışkırlak adı verilen oynak bir şapka vardır. Ve Karagöz böyle tanınır.