canlı bahis siteleriizmir bayan escortdeneme bonusu veren sitelerhttps://www.ertecongress.org/casino sitelerisweet bonanzacanlı casino sitelerislot sitelericasinoslot oynakuşadası escortmalatya escortbahis siteleri

Hakkında Bilinmeyen

Mevlana Celaleddin-i Rumi kimdir hayatı eserleri





04 Ekim 2017 - 23:05












Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî,Tasavvıf, Mevlevi tarikatının kurucusu.(Doğum tarihi: 30 Eylül 1207 , Ölüm tarihi ve yeri: 17 Aralık 1273, Konya)

1207 yılında Orta Asya’nın Horasan bölgesindeki Belh Kenti’nde dünyaya geldi. Babası “Sultan-ül Ulema” (Bil­ginler Sultanı) diye anılan Muhammet Bahaettin Veled’dir. Bahaettin Veled bilim adamı ve mutasavvıf olarak ta­nındığı Harizm ülkesinde halk üzerin­de etkili olmaya başlayınca, ken­disinden Belh kentini terk et­mesi istendi. Bahaettin Veled, ailesiyle birlikte Belh’ten ayrı­larak, önce Nişa-bur’a, oradan da Bağdat’a gitti. Buradan Küfe yoluyla Mekke ve Medine’ye gidil­dikten sonra, Şam, Halep ve Malatya’dan ge­çilerek, 1218 yı­lında Erzincan’a varıldı. Mevlana, burada eğitim ve öğrenimini sür­dürdü. 1221’de Larende’ye (Ka­raman)  göçen

aile yedi yıl kadar da, burada kaldı. Mevlana, bu sırada Cevher Hatun’la evlendi. 1229 yılında aile Konya’ya gitti. 1231 yılında Bahaettin Veled öldü ve 1232 yılında Mevlana Celalettin ba­basının mürit ve öğrencileri tarafından onun yerine seçildi. Mevlana, bu ko­nuda kendisini yeterli bulmuyordu. Bu sırada babasının mürit ve halifelerin­den Seyyit Burhanettin Tirmizi Konya’ ya gelmişti. Mevlana, dokuz yıl kadar bu bilgin kişiden öğrenim gördü. Ba­basının “Maarif” adlı yapıtının yoru­muyla uğraştı. Sufilik yolunda ilerledi. Seyyit Burhanettin 1241’de, bir yıl ka­dar önce gidip yerleşmiş olduğu Kay-seri’de öldü. Bu sırada Mevlana artık, Konya’da medresede ders veriyor, bi­lim ve din adamı olarak çevresini aydınlatıyordu.





1244 yılında Mevlana’nın ya­şamında dönüm noktası olan bir olay meydana geldi. Konya’ya gelen Şems – i Tebrizi adlı bir mutasavvıf derviş ile Mevlana ilk görüşmeden son­ra çok yakın dost oldular. Şems – i Tebrizi karşısın­dakini etkileyen, cezbeye sahip bir kişiydi. Mevlana’yı etkilemek­te de gecikmedi. Böylece Mev­lana’nın yaşa­mında yeni bir dönem başladı. Gönlünde ve ka­fasında biriken duygular ve bilgiler başka bir anlam kazanarak tasavvufi aşkın, coşkulu dünyasına girdi.

Şems – i Tebrizi’nin kim olduğu konusunda kesin bir bilgi yoktur. An­cak rind ve kalender bir kişi olduğu, sufice bir cezbesinin bulunduğu, etki­leyiciliği biliniyor. Mevlana da, bu il­ginç kişiliğin etkisi altında kalarak, altı ay kadar Şems ile sohbete çekildi.





Derslerini ve dostlarını bıraktı. Din bil­ginlerinin hoş görmedikleri sema (raks) ve müzik de Şems’in etkisiyle yaşamına girdi. Ama Mevlana ile Şems arasındaki bu sıkı dostluk, kıs­kançlık ve dedikodulara yol açınca, Şems gizlice Şam’a kaçtı (1245). Bu durum Mevlana’yı umulmadık bir şe­kilde etkiledi ve üzdü. Duygulu ve acıklı şiirlerle dostunu geri çağırdı. Sonunda oğlu Sultan Veled’i Şam’a göndererek Şems’in geri gelmesini sağladı. ,8ems’i üvey kızı Kimya Hatun ile evlendirdi. Bu sırada Şems altmış iki yaşındaydı.

Bu birliktelik de uzun sürmedi ve Şems 1247 yılında ortadan kayboldu. Geri dönmemek üzere gittiği ya da öldürüldüğü söylentileri yayıldı. Bu du­rum Mevlana’yı yine çok üzdü. Söyle­diği içli ve acılı şiirler “Divan – ı Kebir”de yer alır. Bu gazel ve rubai­lerde ilahi aşk, tasavvufi duygular ve Vahdet – i Vücud (Varlık birliği) anla­yışı dile getirilirken, Şems, bir simge olarak kullanılır.

Mevlana, bundan sonra Konyalı ku­yumcu Selahattih Zerkûbi’yi halife se­çerek on yıl kadar sakin bir dönem yaşadı. Selahattin Zerkûbi’nin ölümü üzerine, 1263 yılında Çelebi Hüsamet­tin’i halife seçti. Tasavvufla ilgili görüş­lerini anlatmak için, Çelebi Hüsamet­tin’in de isteğine uyarak, 26.000 beyit-lik “Mesnevi”yi yazdı. 66 yaşınday­ken, kısa bir aralıktan sonra, 1273 yılında Konya’da öldü. Mevlana’nın Ölümü ayrılık değil Tanrı’ya kavuşma (vuslat) kabul edilmiş ve öldüğü ge­ceye de “Şeb – i Arus” (Düğün Ge­cesi) denmiştir.

Mevlana’nın bütün dünyaca tanınması, Mevlevilik’in Batı dünyasında da ilgi görmesi, kuşkusuz Mevlana’nın görüşlerinde ve kurduğu tarikatta, ge­tirdiği anlayışta, insancıllığı ve hoşgö­rüyü ana ilke yapması nedeniyledir. Farsça, Arapça, Eski Yunanca, Rumca bilen Mevlana, yalnızca İslami bilgir* lerin alanında değil hükema felsefesi, (Aristo’ya dayanan ortaçağ İslam dü­şüncesi), tasavvuf, mitoloji, tarih alan­larında da, yetkin bir kişiydi.

Yapıtları dünya dillerine çevrilen Mevlana’nın “Mesnevl”sinin İslam dünyasında geniş etkileri olmuştur. “Mesnevi”yi Mevlana doğaçtan söy­lemiş, halifesi Hüsamettin kaleme al­mıştır. Farsça olan bu büyük yapıt, hikâyeler, simgeler, öğütlerle tasav­vufu açıklar. Akla dayanan, aklın kesin kurallarına uygun olarak sınırlanan bilgiyi ve felsefeyi reddeden “Mesne-vi”ye göre bilginin kaynağı sezgi ve sevgidir. İnsan ancak “aşk” ile gerçe­ğe ulaşır. “Mesnevi” birçok kez dili­mize çevrilmiştir. Yüzyıllar boyu bütün İslam ülkelerinde okunmuş, Mevlevi tekkelerinde ders olarak izlenmiş ve yorumlanmıştır.

“Divan – ı Kebir” diye bilinen divanında, beyitlerinden oluşan şiir­ler ve rubailer vardır. Mevlana şiirle­rinde Şems, Hamuş ve Salahaddin mahlaslarını kullanmıştır.

“Mektubat” ise, Mevlana’nın çeşitli zamanlarda yazdığı mektupların top­landığı bir yapıttır. Vaazlarını içeren

“Mecalis – i Seb’a” (Yedi Meclis), Mevlana’nın sözlerini içeren, yaşamı ve yaşadığı dönemle ilgili bilgiler ve­ren, Arapça ve Farsça yazılmış “Fini Ma Fin” (Ne Varsa Bundadır) öteki yapıtlarıdır.

Sitemizde yayınlanan haberlerin telif hakları gazete ve haber kaynaklarına aittir, haberleri kopyalamayınız.