canlı bahis siteleriizmir bayan escortdeneme bonusu veren sitelerhttps://www.ertecongress.org/casino sitelerisweet bonanzacanlı casino sitelerislot sitelericasinoslot oynakuşadası escortmalatya escort

Hakkında Bilinmeyen

Nasrettin Hoca kimdir nereli fıkraları





04 Ekim 2017 - 22:51












Fıkra kahramanı halk bilgesi.Hortu’da (Sivrihisar) doğdu(,1208-1284, )Akşe­hir’de öldü. Hayatı hakkında çeşitli rivayetler vardır. Bunların içinde akla en yatkın olanı Onüçüncü Yüzyıl’da Selçuklular zamanında yaşamış olduğudur. Baba­sı Hortu Köyü imamı Abdullah Efendi, annesi Sıdıka Hatun’dur, Sivrihisar’da medrese öğre­nimi gören Nas­rettin Hoca, ba­basının ölümü üzerine Hortu’ya dönüp babasının görevini üstlendi. 1237 yılında bu görevi başkasına bırakarak muta­savvıf Seyyid Mahmud-ı Hay-rani’nin müridi olmak üzere Ak­şehir’e gitti. Hayrâni’nin yanı sıra Seyyid Hacı İbra­him’in de dersle­rine devam eden Nasrettin Hoca bu süre içinde İs­lam dini üzerine bilgisini geliştirdi.

Medresede ders verdiği ve kadılık görevinde bulunduğu için ken­disine Nasuriddin Hâce adı verildiği ve bunun zamanla “Nasrettin Hoca”ya dönüştüğü rivayet edilir.

Nasrettin Hoca’nın yüzyıllardır ku­şaktan kuşağa artarak süregelen ünü, fıkralarının halk tarafından sevilip dil­lerde dolaşmasından kaynaklanır. Nasrettin Hoca fıkraları bugün dünya­nın çeşitli yörelerinde, çeşitli dillerde anlatılmaktadır. Hatta kimi ulusların kendi yörelerine göre isim almış “Nasrettin Hoca”ları da vardır, örnek olarak Arapların Çuha tipi, Azerbay­can’ın Molla Nasrettin’i, Kazakların Hoja Nasr’ı sayılabilir.





Nasrettin Hoca ile ilgili bugün dil­lerde dolaşan binlerce fıkranın aslında üç yüz kadarının ona ait olduğu sanı­lıyor. Diğerlerinin ise gerek halk ta­rafından türetil-diği, gerekse başkalarının ba­şından geçmiş olayların Nasret­tin Hoca’ya mal edilerek anlatıl­dığı ileri sürü­lüyor. Söz gelimi, “hamamda de­ğer biçme” ile il­gili fıkranın Ti­mur’la Nasrettin Hoca arasında değil, Timur’la on altıncı yüzyıl ozanlarından Ah-medî arasında geçtiği yaygın bir kanıdır.

Nasrettin Hoca fıkralarının tipik özelliği, Anadolu insanının zekâsını ve sağdu­yusunu simgelemesidir. Hoca fıkrala­rında kimi zaman dinsel bağnazlığı zekice alaya alır, kimi zaman adalet mekanizmasında gördüğü çarpıklıkları taşlar. Soylular da sık sık nasibini alır ondan; “Ye kürküm ye” fıkrasında olduğu gibi taşı gediğine koymaktan çekinmez, halkın zayıf yanlarını da iğneler. Ama hep sevecendir. Amacı insan ilişkilerindeki aksaklıkları mizahi bir dille zekice eleştirirken insanları “doğru” olana yönlendirmektir. Ge­rektiğinde kendi kendisini gülünç du­ruma düşürerek verir dersini. Tam bir halk adamı, halk bilgesidir. Ününün yaygınlığı da halkla bütünleşmiş olma­sından, halk tarafından benimsenme­sinden kaynaklanır. Öyle ki Nasrettin Hoca’nın etkisi çeşitli toplum kesitle­rine yayılarak İncili Çavuş, Bekri Mus­tafa, Bektaşi gibi farklı toplumsal kat­manların duyarlığını yansıtan fıkraların doğmasına da neden olmuştur.





NASRETTİ N HOCADAN FIKRALAR

PEŞİN PARAYI GÖRÜNCE

Bir gün Hoca’nın alacaklılarından birisi borcunu istemek için kapıya da­yanır.

“Hocam” der “artık şu borcunu öde” ben de çok dardayım.

Hoca çaresiz işi şakaya döker.

“Şu karşıdaki çalıları görüyor mu­sun?

“Evet.”

“İşte onları ben diktim. Her gün buradan sürülerle koyun geçiyor diye. Koyunlar geçerken nasıl olsa yünleri çalılara takılıp kalacak. Ben de o yün­leri toplayıp eğireceğim. İplik yapıp pazarda sattım mıydı iş tamam.. Pa­rayı cebinde bil.”

Alacaklı öfkelenir ama gülmeden de edemez. Bunun üzerine Hoca renk vermeden tamamlar sözünü:

“Ne o köftehor, peşin parayı görün­ce gülersin değil mi?”

DOĞURDUĞUNA İNANIYORSUN DA

Nasrettin Hoca bir gün komşusun­dan kazan istemek zorunda kalır. Bi­raz cimri olan komşusu bir karış su­ratla istemeye istemeye verir kazanı. Hocanın işi bitince, asık suratlı komşu­sunun biraz yüzü gülsün diye kazanın içine bir tencere koyup geriye verir.

Komşusu kazanın içindeki tence­reyi görünce ağzı kulaklarına varır.

“Bu tencere de neyin nesi Hoca” der.

Hoca ciddi ciddi yanıtlar soruyu.

“Kısmet komşu, sizin kazanın do­ğuracağı tuttu. Ben de kazan sizin olduğu için tencere de sizin hakkınız­dır deyip getirdim.”

Komşusu sevinçle girer evine. Ar­dından da tüm mahalleye olayı anlatır. Hocanın eli açıklığından dem vurur. Komşusunun sözleri Hocanın da kula­ğına gidince tekrar ister kazanı.

Komşusu büyük bir keyifle verir kazanı, verir ya aradan aylar geçer. Hoca bir türlü geri götürmez kazanı. Sonunda komşusu dayanamaz, Hoca’ nın kapısını çalar.

“Hocam şu bizim kazanı geri iste­yecektim, lazım oldu da” der.

Hoca ağlamaklı bir sesle başı önde,

“Sorma komşum sorma. Bir türlü gelip söylemeye dilim varmadı. Ecel ne yaparsın, sizin kazan sizlere ömür.”

Komşusu birden hiddetleniverir: “Bana baksana Hoca, sen beni enayi mi sandın, hiç kazan ölür mü?” Hocanın birden tepesi atar: “Doğurduğuna inanıyorsun da, öl­düğüne neden inanmıyorsun

 

Sitemizde yayınlanan haberlerin telif hakları gazete ve haber kaynaklarına aittir, haberleri kopyalamayınız.